GÖZE, GÖNLE, CANA ŞİFA; BİTKİLER ![]() Bitki, adı gibi bitip tükenmez bir hazine. Bitmek, tamamlanmak, ermek, yetişmek anlamlarıyla yakın ilişkili. Bitmez, tükenmez ama tamam olur. Çiçek açar tohum olur; çiçek açar meyve olur; çiçek açar sebze olur. Erip olgunlaşır da doğayı paylaştığı diğer canlı kardeşlerine de şifa ve gıda olur. Baktığında güzelliği ile gözü ve gönlü; yiyip içtiğinde canı doyurur. Hep paylaşır. Kurda, kuşa, börtü böceğe, insana… Hep verir, almadan vermeyi bilir. Hep o ağır başlı hali ile her daim yanı başımızda yer alır.
BİTKİLERLE İLGİLİ EDİNDİĞİMİZ BİLGİLERİN KAYNAKLARI ![]() Bugün şifalı bitkilerle ilgili edindiğimiz bilgilerin geçmişin deneyim imbiğinden damıtılarak süzülen bilgilerden oluştuğunu görüyoruz. Hayvanların davranışları da en çok izlenen deneyim kaynaklarından olmuş. Kadim topluluklar deneyimlemeden önce doğayı çok iyi gözlemlemişler. Boyunları incinen kuğular söğüt yaprağı yediğini; bitlenen porsuklar mürver ağacının kökünü kazıdıklarını; gözlerinde katarakt oluşan keçiler gözlerini çalılara sürterek opaklanmış lensleri çıkardıklarını; zehirli bitkileri ayırt edemeyen papağanlar karınları doyunca yakınlarındaki kaolen ocaklarına gidip zehiri nötralize etmek için kaolen yediğini; Afrika’daki şempanzeler yakınlarındaki Aspella ağacının yapraklarını yiyerek bakterilerden korunduğunu; kedi ve köpeklerin karın ağrıları olduğunda ayrıkotu, kabız olduklarında akçöpleme otu yediklerini; geyiklerin yaralandıklarında “giritotu”nu çamurla karıştırıp dillerine sürdüklerini gözlemlemeleri günümüzde de halen kullanılan bitkilerin bugün kullanım alanının temelini oluşturmuş. Aspella ağacının antibakteriyel özelliğinin bulunması; mürver yapraklarından insektisit elde edilmesi gibi gündelik hayatımızı etkileyen sonuçların nüvesini bu kadim bilgiler oluşturur.[1] Eski Mezapotamya’da İ.Ö. 3000 yılllarında kullanılan bitkisel reçetelerde, eğirkökü (Acarus calamus), öksürükotu (Tussilago farfara) gibi günümüzde de kullanılan bitkiler bulunmuştur. 1876 yılında Mısır’da, Mısır Bilimi Uzmanı George Ebers tarafından, İ.Ö. 1550 yılına ait 20 m uzunluğunda bulduğu papirus, 877 bitki reçetesi içerir. Hayıt, keten tohumu, safran, kimyon, soğan, sarımsak, hintyağı, haşhaş, kekik, adasoğanı gibi halen kullandığımız pek çok tanıdık bitkiye bu papirusta rastlamak mümkün. Eski medeniyetler de pekala bitkileri işleme, değerlendirme konusunda bilgiliydiler. Mısır’lılar mumyalamada bitki yağları ve reçineleri sıklıkla kullanmışlar; piramitlerin yapımı sırasında işçileri güçlendirmek adına bitkilerden yararlanmışlardır. Dioscorides, Hippokrates, Galenos, Theophrastus, İbn-i Sina, İbn-i Baytar, Ebu Reyhan Biruni, Davud Al Antaki gibi isimler bu yöntemin geliştirilmesinde önemli mihenk taşları olmuştur. Günümüzde de pek çok bilim insanı deneyimlenen bilgileri bilimsel anlamda deneyerek, klinik çalışmalarını yaparak bilgileri güncellemektedir. Tıbbi bitkilerin modern anlamda araştırmalara konu olması XIX. yüzyılda başlamıştır. 1817 yılında Ecz. Friederich Wilhelm Adam Sertürner haşhaştan morfin elde etmiştir. İlk defa bitkilerdeki bir madde izole edilerek kullanıma sunulmuştur. Bunu akçöpleme otundan (Veratrum album) veratrin, kahve çekirdeklerinden kafein, kınakına ağacı kabuklarından kinin, acıçiğdemden kolşisin, güzelvaratotundan atropin, yüksükotundan dijitalin, söğüt kabuğundan salisilik asit maddesinin izole edilmesi takip etmiştir. XX. yy ortalarına kadar maddeye dayalı tıbbın etkisi ile birçok sentetik ilaç maddesi geliştirilerek kullanıma sunulmuş; bitkilerin ikinci plana itilmesine sebep olmuştur. XX. yy ortalarına kadar bitkiler tedavide tamamen bir kenara itilse de Leclerc gibi hekimler bitkilerle tedaviyi sürdürmüşlerdir. Günümüzde Almanya’da E Komisyonu, Avrupa’da ESCOP, İngiltere’de BHMA, WHO gibi otoritelerce etkinlik ve güvenlikleri yayınlayan kuruluşlar bu işe çekidüzen vermektedir. Bugün kemoterapi başta olmak üzere çeşitli tıp kollarında bitkilerden elde edilen ilaçların kullanıldığını görüyoruz. Ülkemizde son yıllarda bu alanda oluşan bilgi birikimde katkısını hatırlamamız gereken merhum Prof.Dr. Turhan Baytop’u da burada anmakta fayda var. BİTKİLER NASIL ŞİFA VERİYOR? Bazılarımızca “Ot, çöp” nasıl etki ediyor? Koca karı ilaçları bunlar! gibi yaftalamalarla aşağılanan bitkiler, bünyelerinde bulunan bazı maddeler yardımıyla bizleri hastalıklardan korurlar veya hastalıklarımızı iyileştirirler. Bu maddelere etken madde veya etkili madde diyoruz. Etken maddeler bitkilerde ilk etapta bulunmayan, ikincil maddeler. Bitkiler aşırı soğuktan, sıcaktan, rüzgardan, zararlılardan korunmak, nesillerinin devamlılığının sağlanması ve böcekleri çekmek için etken maddeleri üretirler. Kısacası hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için bu maddeleri üretirler. O halde kendi sağlıkları için ürettikleri bu maddelerin doğayı paylaştıkları insanların sağlığına da yararı olmasını düşünebiliriz. Homeopati, Bach Çiçekleri Terapisi vb. bütüncül tıp sistemleri de doğanın bu dili ile sağaltım yaparlar. İnsan doğanın bir parçası ise doğadaki her şeyle bir etkileşim halindedir. Bu etkileşim benzerlik / sinyatür teorisini de içinde barındırıyor. Paracelcus bu durumu şu sözleri ile açıklamış: “Tabiat yarattığı her şeyi, onda gizlemek istediği niteliklerin görüntüsü ile biçimlendirir.” Herhangi bilimsel bir dayanağı olmasa da birçok bitkinin ilk kullanım alanının belirlenmesinde etkili olmuştur. Örneğin gut hastalarının ayak başparmaklarının şiş ve kızarık halini andıran Colchicum autumnale (acı çiğdem) soğanından elde edilen colchicine maddesi gutun etkili ilaçlarındandır. Ceviz beyne, alıç kalbe, Cocculus orta kulağa, zencefil mideye, avakado rahme benzer ve bu benzerlikleri ile alakalı kısımlarda da faydaları görülür. Dışarıdan baktığımızda kurumuş bitkilerin girift proseslerin olduğu kimya fabrikası gibi çalıştığını düşünemeyiz. Kuru ottan nasıl şifa buluruz diye düşünebiliriz. Ancak şunu düşünmeyiz: Beslenmemiz için gereken her tür gıdayı topraktan meyve ve sebze olarak alırız. Yediklerimiz hayatımızı sürdürebilmemiz için çok büyük öneme sahiptir. Ve gıda bitkilerinin besleyici değerlerini hiç sorgulamayız. Nasıl olur da bizi besliyor diye sormuyoruz. O halde iki şekilde de kaynak bitki ise şifanın da gıdanın da kaynağı doğa diyerek konuyu anlamaya çalışabiliriz. Etkili maddeler karmaşık bir kimyasal yapıya sahip olduğundan nasıl etki yaptıklarını açıklamak çoğu zaman güçleşir. Bu etkileri açıklamak için sinerjik yani ortak etkiden yola çıkılır veya bitkinin içindeki bir madde temel alınarak etki şekli açıklanmaya çalışılır. Ancak tek bir madde ile bu etkilerin ortaya konulmaya çalışılması durumunda istenmeyen sonuçlar da ortaya çıkabiliyor. Şifayı sağlayan madde, bir madde olsa da, bitkide bulunan diğer maddeler iyileşmeye katkıda bulunabiliyor. Bazen tek bir madde olabildiği gibi bazen de bitki bileşiminde bulunan diğer maddelerle beraber etkiyi güçlendirir, dengeler, zararlı maddelerin gücünü baskılar ve diğer sistemlere zarar vermeden tam bir iyileşme sağlanmasını sağlayabilir. Bundan dolayı bitkilerin etki mekanizmasını açıklamak epey güçtür. Bir bitkideki onlarca maddeyi açıklarken “Hangi madde, diğer hangi madde / maddelerle, nasıl etki ediyor?” sorusuna cevap bulmak için belki de bir ömür deneyler yapmak gerekir. ![]() Veratrum album - Akçöpleme HER DAİM YANIMIZDALAR Bu bitkileri önemli kılan bir diğer özelliği de yenilebilecek taze gıda bitkilerinin mevsim şartları gereği yetişme imkânı bulamadığı yerlerde kış aylarında da (Kasım – Mart arası) bulunabilmeleridir. Gıda olmalarının yanı sıra şifa açısından da önemlidirler. ![]() Latince’de Stellaria media adıyla bilinir. Kışı çok çetin geçen yerlerde de yetişebilir. Bu dönemde birçok bitki yetişme imkânı bulamazken kuşotu bahçede, duvar dibinde, saksıda, kısacası yetişmesi için ihtiyaç duyduğu nemi bulduğu her yerde 4-5 ay boyunca yetişmeye devam eder. Genellikle de toplu yaşam alanlarının yakınlarında bulunur. Karanfilgiller (Caryophyllaceae) ailesindendir; bir yıl yaşar. Ülkemizde 6 türü bulunur. Toprak üzerinde kalan çiçekli kısmı gıda ve tıbbi amaçlı kullanılır. Avrupa’da yaygın olarak kozmetik amaçlı cilt bakım ürünlerinde ve cilt rahatsızlıkları için ilaç yapımında kullanılır. Tohumları Neolitik dönem mezarlarında görülen bitkilerdendir. Geleneksel olarak kümes ve kuşların beslenmesinde de tohumları kullanılır. Tedavide deri kaşıntıları, egzama, sedef, hemoroit, yanık, yara ve ülser tedavisinde kullanılır. Kökleri hariç taze toprak üstü kısımlarından yemek yapılır. A, C vitaminleri ile silisyum kaynağıdır. Peynirli yufkalı böreği güzel olur. Tadı acımsı olup yemekleri çeşnilendirir. Yapraklarından güzel böreği, pilavı, çorbası yapılır. Yapraklı kısımlarından hazırlanan çayı da egzama gibi cilt hastalıklarına iyi gelir. Çobançantası ![]() İngiltere’de buzağıların bağırsaklarını temizleyici olarak, Amerika’da rahim düşmelerine karşı kullanılmıştır. Tedavide kanama durdurucu, tansiyon dengeleyici, bağırsak çalıştırıcı, afrodizyak etkileri için kullanılır. Kökleri hariç taze toprak üstü kısımlarından yemek yapılır. A, C, K vitaminleri ile potasyum ve kalsiyumca zengindir. En önemli özelliği, kanama durdurucu olması diyebiliriz. Bu özelliğini bildiğimizde bir vakit bir yerde düşüp kanamalı bir durum olduğunda hemen çok yakınımızda çobançantası bize merhaba diyecektir. Bundan birkaç yıl önce Zeytinburnu Tıbbi Bitkiler Bahçesi'nde iken Amerikalı medikal herbalist Mathew Wood'u ağırlamıştık. Bahçede bitkilerle ilgili yerel kullanım bilgileri üzerine konuşurken ben Anadoluda kullanımlarını söylüyordum; Mathew ise Amerika'daki kullanımlarını söylüyordu. Çobançantasının rahim düşmelerine karşı halen kullanıldığını söylemişti. Karahindiba ![]() Yine çoklukla gördüğümüz, hem gıda hem şifalı özelliği ile tanıdığımız karahindibaya da yeri gelmişken değinmekte fayda var. Latincede Taraxacum sp. adıyla bilinir. Yunanca görme bozukluğu taraxis ile iyileşme anlamındaki akos kelimelerinin birleşmesiyle bu adı aldığı belirtilir. Papatyagiller (Asteraceae) ailesindendir; çok yıllıktır. Anayurdu Avrupa ve Asya’dır. Yılın her döneminde görülebilir, her dem taze bir bitkidir. Karahindiba bitkisi sıklıkla toplu yaşam alanlarının yakınında yetişir. Köyden, şehirden biraz uzaklara gittiğimizde daha az görürüz. Altın sarı çiçekleri ve puf puf uçuverecek tohumları ile hiç köy, kır bağlantısı olmayanımızın bile dikkatinden kaçmaz. Ağır metal kirleticilerin bir indikatörü olarak kullanılır. İnsanda da toksin atıcı olarak tavsiye edilir. Tedavide ödem sökücü, karaciğer korucuyu, kan temizleyici, hazmettirici, iştah açıcı olarak kullanılır. Yaprakları tedavi ve gıda amaçlı olarak kullanılır. A, C vitamini ile kalsiyum, potasyum ve demir açısından oldukça zengindir. Kökleri kurutulup çekildiğinde karahindiba kahvesi olarak içilir. Yaprakları salata olarak kıymetlidir. Çiçek sapları böcek sokmaları ve yanıkları hafifletir. Yaprakları kahverengi, kökleri de mora çalan bir renk verir. Bu özelliği ile de boya bitkisi olarak değerlidir. Bu makalemiz Atlas Dergisi Yeşil Atlas ekinde yayımlanmıştır. Bkz: Atlas Dergisi Aralık 2013 Nazım Tanrıkulu Hekim Sinan Tıbbi Bitkiler Araştırma Merkezi [1] Ali Haydar Bayat. Tıp Tarihi. Merkezefendi Geleneksel Tıp Derneği Yayınları. İstanbul, 2010 Kaynaklar: |
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |