TIBBİ BİTKİLERİN DOĞRU VE GÜVENLİ KULLANIMI ![]() Bitki, adı gibi bitip tükenmez bir hazine. Bitmek, tamamlanmak, ermek, yetişmek anlamlarıyla yakın ilişkili. Bitmez, tükenmez ama tamam olur. Çiçek açar tohum olur; çiçek açar meyve olur; çiçek açar sebze olur. Erip olgunlaşır da doğayı paylaştığı diğer canlı kardeşlerine de şifa ve gıda olur. Baktığında güzelliği ile gözü ve gönlü; yiyip içtiğinde canı doyurur. Hep paylaşır. Kurda, kuşa, börtü böceğe, insana… Hep verir, almadan vermeyi bilir. Hep o ağır başlı hali ile her daim yanı başımızda yer alır. Yanı başımızdaki bitkiler de genellikle en şifalı olanlarıdır. Çevremizdeki yaygın ve yaygınlığı nispetince de zıt bir tanımlama ile “yabancı ot” olarak adlandırdığımız bu bitkiler bizlerin ihtiyacı olan şifayı ve gıdayı bir bütün olarak içlerinde barındırır. Yakınımızdakine ne kadar uzak olduğumuzun göstergesi olan bu “yabancı ot” tanımlamasını sanırım bir kez daha düşünmemiz gerekiyor. Bahçede, tarlada, balkondaki saksıda hep düşmanmışçasına muamele gösteriyoruz. Hatta “arsız, yaramaz ot” diyerek bunu perçinliyoruz. Hâlbuki “istemediğimiz yerde”, olmasını “istediğimiz zamanlarda” yanı başımızda bitiveren bu dost bitkilere ne kadar haksızlık ettiğimizi öğrendikçe anlıyoruz. Bu bitkileri tanımalı, onlarla tanışmalı ve onları dinlemeliyiz. Bize anlatacaklarını anca o vakit duyabiliriz. BİTKİLERLE İLGİLİ EDİNDİĞİMİZ BİLGİLERİN KAYNAKLARI Bugün şifalı bitkilerle ilgili edindiğimiz bilgilerin geçmişin deneyim imbiğinden damıtılarak süzülen bilgilerden oluştuğunu görüyoruz. Hayvanların davranışları da en çok izlenen deneyim kaynaklarından olmuş. Kadim topluluklar deneyimlemeden önce doğayı çok iyi gözlemlemişler. Boyunları incinen kuğular söğüt yaprağı yediğini; bitlenen porsuklar mürver ağacının kökünü kazıdıklarını; gözlerinde katarakt oluşan keçiler gözlerini çalılara sürterek opaklanmış lensleri çıkardıklarını; zehirli bitkileri ayırt edemeyen papağanlar karınları doyunca yakınlarındaki kaolen ocaklarına gidip zehiri nötralize etmek için kaolen yediğini; Afrika’daki şempanzeler yakınlarındaki Aspella ağacının yapraklarını yiyerek bakterilerden korunduğunu; kedi ve köpeklerin karın ağrıları olduğunda ayrıkotu, kabız olduklarında akçöpleme otu yediklerini; geyiklerin yaralandıklarında “giritotu”nu çamurla karıştırıp dillerine sürdüklerini gözlemlemeleri günümüzde de halen kullanılan bitkilerin bugün kullanım alanının temelini oluşturmuş. Aspella ağacının antibakteriyel özelliğinin bulunması; mürver yapraklarından insektisit elde edilmesi gibi gündelik hayatımızı etkileyen sonuçların nüvesini bu kadim bilgiler oluşturur.[1] Eski Mezapotamya’da İ.Ö. 3000 yılllarında kullanılan bitkisel reçetelerde, eğirkökü (Acarus calamus), öksürükotu (Tussilago farfara) gibi günümüzde de kullanılan bitkiler bulunmuştur. 1876 yılında Mısır’da, Mısır Bilimi Uzmanı George Ebers tarafından, İ.Ö. 1550 yılına ait 20 m uzunluğunda bulduğu papirus, 877 bitki reçetesi içerir. Hayıt, keten tohumu, safran, kimyon, soğan, sarımsak, hintyağı, haşhaş, kekik, adasoğanı gibi halen kullandığımız pek çok tanıdık bitkiye bu papirusta rastlamak mümkün. Eber'in Papirusu Eski medeniyetler de pekala bitkileri işleme, değerlendirme konusunda bilgiliydiler.Mısır’lılar mumyalamada bitki yağları ve reçineleri sıklıkla kullanmışlar; piramitlerin yapımı sırasında işçileri güçlendirmek adına bitkilerden yararlanmışlardır. Dioscorides, Hippokrates, Galenos, Theophrastus, İbn-i Sina, İbn-i Baytar, Ebu Reyhan Biruni, Davud Al Antaki gibi isimler bu yöntemin geliştirilmesinde önemli mihenk taşları olmuştur. Günümüzde de pek çok bilim insanı deneyimlenen bilgileri bilimsel anlamda deneyerek, klinik çalışmalarını yaparak bilgileri güncellemektedir. Tıbbi bitkilerin modern anlamda araştırmalara konu olması XIX. yüzyılda başlamıştır. 1817 yılında Ecz. Friederich Wilhelm Adam Sertürner haşhaştan morfin elde etmiştir. İlk defa bitkilerdeki bir madde izole edilerek kullanıma sunulmuştur. Bunu akçöpleme otundan (Veratrum album) veratrin, kahve çekirdeklerinden kafein, kınakına ağacı kabuklarından kinin, acıçiğdemden kolşisin, güzelvaratotundan atropin, yüksükotundan dijitalin, söğüt kabuğundan salisilik asit maddesinin izole edilmesi takip etmiştir. XX. yy ortalarına kadar maddeye dayalı tıbbın etkisi ile birçok sentetik ilaç maddesi geliştirilerek kullanıma sunulmuş; bitkilerin ikinci plana itilmesine sebep olmuştur. XX. yy ortalarına kadar bitkiler tedavide tamamen bir kenara itilse de Leclerc gibi hekimler bitkilerle tedaviyi sürdürmüşlerdir. Günümüzde Almanya’da E Komisyonu, Avrupa’da ESCOP, İngiltere’de BHMA, WHO gibi otoritelerce etkinlik ve güvenlikleri yayınlayan kuruluşlar bu işe çekidüzen vermektedir. Bugün kemoterapi başta olmak üzere çeşitli tıp kollarında bitkilerden elde edilen ilaçların kullanıldığını görüyoruz. Ülkemizde son yıllarda bu alanda oluşan bilgi birikimde katkısını hatırlamamız gereken merhum Prof.Dr. Turhan Baytop’u da burada anmakta fayda var. Turhan Baytop’un kaleme aldığı ilk baskısını 1984’te, ikinci baskısını da vefatından birkaç yıl önce 1999’da yayımladığı “Türkiye’de Bitkilerle Tedavi: Geçmişte ve Bugün” adlı eseri bu konudaki derleme olmayan özgün ve özenli içeriği ile halen ilk başucu kaynaklarımızdandır. BİTKİLER NASIL ŞİFA VERİYOR? Bazılarımızca “Ot, çöp” nasıl etki ediyor? Koca karı ilaçları bunlar! gibi yaftalamalarla aşağılanan bitkiler, bünyelerinde bulunan bazı maddeler yardımıyla bizleri hastalıklardan korurlar veya hastalıklarımızı iyileştirirler. Bu maddelere etken madde veya etkili madde diyoruz. Etken maddeler bitkilerde ilk etapta bulunmayan, ikincil maddeler. Bitkiler aşırı soğuktan, sıcaktan, rüzgardan, zararlılardan korunmak, nesillerinin devamlılığının sağlanması ve böcekleri çekmek için etken maddeleri üretirler. Kısacası hayatlarını sağlıklı bir şekilde sürdürebilmek için bu maddeleri üretirler. O halde kendi sağlıkları için ürettikleri bu maddelerin doğayı paylaştıkları insanların sağlığına da yararı olmasını düşünebiliriz. Homeopati, Bach Çiçekleri Terapisi vb. bütüncül tıp sistemleri de doğanın bu dili ile sağaltım yaparlar. İnsan doğanın bir parçası ise doğadaki her şeyle bir etkileşim halindedir. Bu etkileşim benzerlik / sinyatür teorisini de içinde barındırıyor. Paracelcus bu durumu şu sözleri ile açıklamış: “Tabiat yarattığı her şeyi, onda gizlemek istediği niteliklerin görüntüsü ile biçimlendirir.” Herhangi bilimsel bir dayanağı olmasa da birçok bitkinin ilk kullanım alanının belirlenmesinde etkili olmuştur. Örneğin gut hastalarının ayak başparmaklarının şiş ve kızarık halini andıran Colchicum autumnale (acı çiğdem) soğanından elde edilen colchicine maddesi gutun etkili ilaçlarındandır. Ceviz beyne, alıç kalbe, Cocculus orta kulağa, zencefil mideye, avakado rahme benzer ve bu benzerlikleri ile alakalı kısımlarda da faydaları görülür. Dışarıdan baktığımızda kurumuş bitkilerin girift proseslerin olduğu kimya fabrikası gibi çalıştığını düşünemeyiz. Kuru ottan nasıl şifa buluruz diye düşünebiliriz. Ancak şunu düşünmeyiz: Beslenmemiz için gereken her tür gıdayı topraktan meyve ve sebze olarak alırız. Yediklerimiz hayatımızı sürdürebilmemiz için çok büyük öneme sahiptir. Ve gıda bitkilerinin besleyici değerlerini hiç sorgulamayız. Nasıl olur da bizi besliyor diye sormuyoruz. O halde iki şekilde de kaynak bitki ise şifanın da gıdanın da kaynağı doğa diyerek konuyu anlamaya çalışabiliriz. Etkili maddeler karmaşık bir kimyasal yapıya sahip olduğundan nasıl etki yaptıklarını açıklamak çoğu zaman güçleşir. Bu etkileri açıklamak için sinerjik yani ortak etkiden yola çıkılır veya bitkinin içindeki bir madde temel alınarak etki şekli açıklanmaya çalışılır. Ancak tek bir madde ile bu etkilerin ortaya konulmaya çalışılması durumunda istenmeyen sonuçlar da ortaya çıkabiliyor. Şifayı sağlayan madde, bir madde olsa da, bitkide bulunan diğer maddeler iyileşmeye katkıda bulunabiliyor. Bazen tek bir madde olabildiği gibi bazen de bitki bileşiminde bulunan diğer maddelerle beraber etkiyi güçlendirir, dengeler, zararlı maddelerin gücünü baskılar ve diğer sistemlere zarar vermeden tam bir iyileşme sağlanmasını sağlayabilir. Bundan dolayı bitkilerin etki mekanizmasını açıklamak epey güçtür. Bir bitkideki onlarca maddeyi açıklarken “Hangi madde, diğer hangi madde / maddelerle, nasıl etki ediyor?” sorusuna cevap bulmak için belki de bir ömür araştırmalar yapmayı gerektirir. TÜRKİYE FLORASININ BİTKİ ZENGİNLİĞİ Dünya genelinde 750.000 ila 1.000.000 civarında bitki yetiştiği tahmin ediliyor. İsimlendirilen bitki türü sayısı da 500.000 civarında. Bu bitkilerden 20 bin kadarı tıbbi bitki olarak kullanılıyor. Endemik bitki, Dünya üzerinde sadece belirli bir bölgede yetişen bitkileri ifade eder. Sadece İstanbul’da yetişen bitki İstanbul endemiği (bölge endemiği), sadece Türkiye’de yetişen bitki Türkiye endemiği (ülke endemiği) olarak nitelenir. Türkiye’de 12.000 küsur bitki türü yetişiyor. Bu rakam, Avrupa Kıtasında yetişen toplam bitki türü sayısına neredeyse eşit bir rakam… Ülkemizde yetişen bitkilerin 3.500 kadarı endemik türlerden oluşuyor. Toplam bitki türümüzden 1000 kadarı tıbbi bitki türü.. 350 kadar türün de iç ve dış ticareti yapılıyor. Bitki türü açısından oldukça zengin bir floraya sahip olmamıza rağmen, bitkilerin değerlendirilmesi noktasında oldukça fakir bir ülkeyiz maalesef. Çok basit bir düzenekle gövdesinden kozmetik ve ilaç sanayinde kullanılan bir özsu elde edilen Betula sp. – Huş ağacı, hem homeopatik ilaçları yapılan hem de kırıklar için hazırlanan formülasyonlarda rastladığımız ve ülkemizde 25 türü bulunan Symphytum sp. Karakafesotu, kalp rahatsızlıklarında yaygın kullanımı olan Leonurus cardiaca – Aslankuyruğu gibi türler ülkemizde kolayca bulunmasına rağmen yeterince tanınmayıp değerlendirilmeyen türlere örnek olarak verebiliriz. TIBBİ BİTKİLERİN DOĞRU KULLANIMI Bitkilerin ilaç olarak kullanılan ham kısımlarına (yaprak, kök, gövde, kabuk, tohum, reçine vb.) “bitkisel drog” diyoruz. Her bir kısmın toplanma zamanı, etken maddece zengin olduğu döneme göre değişiklik gösterir. Beklenen etkiyi gösterebilmeleri için doğru zamanda toplanmış, doğru yöntemle kurutulmuş, doğru muhafaza edilmiş olmaları gerekir. Kısacası doğruluktan ayrılmamak bu kadim şifacılık geleneğinde de en temel düstur olduğunda gerçek anlamda şifaya kavuşuruz. Her şeyde olduğu gibi tıbbi bitkilerin de belirli bir süre etki (kullanım) ömrü vardır. Yaprak ve çiçekler, uygun şartlarda muhafaza edildiğinde (doğrudan güneş ışınlarına maruz kalmayan ortamlar) 6-12 ay; kök, kabuk, tohum gibi kısımlar da en fazla 1,5 yıl kullanılabilirler. Bu sebeple satın alınacak drogların hasat tarihlerinin yazılıp yazılmadığı kontrol edilmelidir. Etki İçin Bitkimizin Doğru Tür Olduğundan Emin Olmalıyız Doğru bitki türünü topladığımızdan emin olmamız gerekir. Zira etken maddeler, tür farklarına göre de değişebilmektedir. Satışı yapılan ve karıştırılan bazı tıbbi bitkiler: Papatya türlerinden hangisi şifalı? En çok kullanılan şifalı bitkilerimizin başında gelir. Pekiyi doğru papatya türü hangisi? Farmakopelerde kayıtlı olan, etkinlik ve güvenlik sınırları belirlenmiş tıbbi maksatlı kullanılabilecek iki tür papatya vardır: Mayıs papatyası (Matricaria recutita) ve Rumi papatya (Chamaemelum nobile) Mayıs papatyası ülkemizde doğal olarak yetişiyor. Bazı yörelerimizde de tarımı yapılıyor. Chamaemelum nobile ise ülkemizde bilinmese de Avrupa’da tarımı yapılan ve mayıs papatyası ile yakın özellikte çok yıllık bir türdür. Çanakkale ve Kütahya’da yaptığımız deneme üretimlerinde Chamaemelum nobile türünün tarımını yapıyoruz. Ülkemiz şartlarında kolayca yetişebilecek çok yıllık olması itibariyle de tercih edilebilecek bu türün ülkemizde yaygınlaştırılması için yetiştiricilik çalışmaları hızlandırılmalıdır. Tıbbi papatyayı diğer papatya türlerinden ayıran belli başlı özellikleri ise şöyle: - Kapitulumdan (konik yapıdaki sarı tepecik, başçık) boyuna kesit alındığında kapitilum için boş olduğu görülür. Taze iken çok daha net görülen bu durum kuruduğunda da fark edilebilir. - Mayıs papatyası çiçekleri kuruduğunda avuç içinde kolayca dağılır. Bu özelliği ile mayıs papatyasını diğer türlerden ayırabiliriz. - Karakteristik kokusu ile de diğer türlerden kolayca ayırabiliriz. Blueberry (Yabanmersini) mi cranberry mi? Ülkemizde birkaç yıl öncesine kadar tanınmıyordu. Anadolu’da, “Çoban üzümü, Çalı çiçeği (Giresun), Gara gilik (Erzurum), Kuş üzümü (Uludağ-Bursa), Lifora (Maçka-Trabzon), Yaban mersini, Yayla liforu (Sürmene-Trabzon), Yayla likapası (Rize), Yer ligarbası (Sürmene-Trabzon), Yer liforu (İkizdere-Rize)” isimleriyle bilinen ve doğal olarak yetişen yaygın kullanımı olmayan bir bitkiydi. Sonraları adına “blueberry” denerek ithal edildi. Ancak bu bitkiyle benzerliği olan Latince Vaccinium macrocarpon (Cranberry) adlı bitkinin meyveleri de birlikte ithal edilmiş olsa gerek ikisi de yabanmersini oluverdi ülkemizde. Birkaç ünlü yüz ekranlarda konuşunca ve de birkaç ünlü isim, bu meyveyi kullandığını ifade edince “yok satan bitkiler” listesine girivermişti. O kadar ki yabanmersininin bulunmadığı durumlarda, Akdeniz bölgemizde yaygın olarak yetişen Myrtus communis (mersin bitkisi) , “yabanmersini, blueberry” adından nasibini almıştı. Bitkiyi pazarlayan yabancı kaynaklar bu kıymetli şifa kaynağı bitkinin Anadolu’da yetiştiğini / diğer çeşitlerinin de yetişebileceğini bilseydi bu kadar reklamını yapar mıydı bilemiyoruz tabii. Bir başka önemli husussa Cranberry bitkisi Blueberry (yabanmersini) olarak satılıyordu. Şekerle muamele edilmiş halde şeker hastalarına tavsiye edilmesi de bir başka gülmece unsuru olsa gerek. Bu örnekler gibi çuhaçiçeği ile sarıballıbaba, oğulotu ile limonotunun karıştırıldığına da sıklıkla şahit oluyoruz. Doğru tür için, ticaretini yapan kuruluşlara iki yol önerebiliriz:
Şifalı Bitkileri Toplarken Nelere Dikkat Etmeliyiz
Özel toplama kaydı belirtilmeyen bitkiler için aşağıdaki hususlara göre toplama yapabiliriz: Çiçeklerin toplanması: Çiçekler tomurcuk aşamasındayken zaman toplanır. Genellikle öğle saatlerinde, kuru havada topmanması tavsiye edilir. Sığırkuyruğu çiçeklerini örnek verebiliriz. Sığırkuyruğu çiçeklerini, çiçekler açtıktan hemen sonra toplamakta fayda var. Yoksa kısa zamanda yere dökülüyorlar. Yaprakların ve topraküstü kısmın (herba) toplanması: Çiçek açma zamanında toplanırlar. Yaprakların yapısı bozulmamalı. Adaçayı ve limonotu yapraklarını örnek verebiliriz. Ticaret için görünümleri de önemlidir. Sarı kantaronlar çiçekler tam açılmadan tomurcuk aşamasındayken toplanmalıdır. Sarı kantaronun tomurcuk döneminde bir tomurcuk alınır, iki bas parmagı tırnagı arasında ezilir. Tırnaklar kırmızıya boyandıgında tam toplama vaktidir diyebiliriz. Köklerin toplanması: Bitkinin toprak üstü kısımları tamamen kuruduğunda haset edilir. Kediotu kökünü örnek verebiliriz. Kurutmadan önce topraklı olduğundan yıkamakta fayda var. Köklerin yağmurlu günlerden sonra çıkarılması daha kolaydır Meyankökü için durum tersidir. Meyankökünün etken maddesi olan gliserizin çiçek açma zamanıda çok oldugundan çiçekler açtıgında toplanır. Tohumların toplanması: Tohumları tam olgunlaşmasını sağladıktan sonra toplayabiliriz. Devedikenini tohumunu örnek verebiliriz. Kabukların toplanması: Bitki yapraklarını döktüğünde yağmurlardan sonra veya bitkiye su yürümeye başladığında toplayabiliriz. Söğüt kabuğunu örnek verbiliriz.
Tıbbi ve Aromatik bitkileri kullanırken nelere dikkat edelim? Güvenli ve doğru kullanım için neler önerebiliriz? - Bitkileri alırken doğru tür olduğundan emin olmamız gerekir. Doğru türü sattığından emin olduğumuz yerlerden bitki almalıyız. - Bitkinin toplanma tarihini bilmemiz gerekir. 1 yıldan uzun süredir satılmayan bitkilerden yeterince faydalanamayacağımızı bilmeliyiz. - Bitkinin toplandığı yeri ve kurutma yöntemlerini bilmemiz gerekir. Kirlenmiş alanlardan (fabrika çevreleri, yol kenarları, kanalizasyon kenarları, şehir merkezleri) toplanmadığından emin olmamız gerekir. Kurutmanın uygun şartlarda yapıldığından emin olmamız gerekir. İyi kurutulmayan bitkilerde yanık ve soluk renkli görüntü oluşur. - Bitkileri ışıktan korunan bir kavanozda, serin bir yerde muhafaza etmeliyiz. - Bitkilerin diğer ilaçlarla etkileşim yapabileceğini bilerek sentetik ilaçlarla birlikte kullanmamalıyız. UÇUCU YAĞLAR Anadolu florası tıbbi bitkilerimiz açısından oldukça cömert. Bilhassa uçucu yağ bitkileri açısından oldukça bereketli bir coğrafyada yaşıyoruz. Ancak Anadolu bitkilerinin bir çoğunun uçucu yağlarını ithal ediyoruz. Sonra da gelen yağları, tağşiş denilen bir hile çoğaltma yoluna gidiliyor ne yazık ki. Hatta bazen bu yağların sadece şişeleri farklı oluyor. Ayırt etmek için esans katılıyor. Bari her yağa aynı esansı koymayın; kokularını benzetin. Tabii bunu ironi anlamında söylüyorum. Güle bakıyorsun gül kokmuyor, papatya papatya kokmuyor. Bu şekilde gözlemlediğimiz yağlar oldu. Papatya uçucu yağının renginin mavi olması gerektiğini geçtim kokusu olsa iyi. Yağın belirli bir tedavi etkisini görebilmek için mutlaka saf olması gerekir. Ülkemizde genelde maliyeti fazla olduğundan pahalı olan uçucu yağlardan birçoğu seyreltme yoluna gidiliyor. Bu yeni bir durum değildir. Osmanlı döneminde de bu anlamda hilelerin yapıldığı Derviş Mehmet’in Neşati Yağı adlı eserinde anlatılmaktadır. Bu kitapta o dönemde kullanılan bazı uçucu yağların saf hallerinin nasıl olması gerektiği anlatılır. Buradan hareketle saf olmayan ürünlerin de piyasada bulunduğunu varsayabiliriz. Saf uçucu yağlar oldukça pahalıdır. Sebebi bitkilerden az oranda elde edilebilmesidir. Fiyatları da dikkate alabilirsiniz. Ancak bu kez de seyreltilmiş ürünlerin yüksek fiyata satılma ihtimali var. Bu konuda bir mevzuatın olmayışı da bu istismarı körüklüyor. Mutlaka bir yasal düzenlemeye gidilmeli ve tağşiş kesinlikle yasaklanmalı. TSE gibi kurumlarımız artık uçucu ve sabit yağlara da mutlaka standart getirmeli. Üretilen ürünler de mutlaka bu standartlara uymalı. Cömert Anadolu topraklarımızın bitkileri hak ettiği değeri bulmalı. Bu konuya salt ticari kaygılarla bakmamalı, vatan millet meselesi olarak bakmalı ve ülkemizin zenginliklerini doğru ürünlerle temsil edebilecek Ekim 2014 Nazım Tanrıkulu Kaynaklar: - Ali Haydar Bayat. Tıp Tarihi. Merkezefendi Geleneksel Tıp Tarihi Yayınları. İstanbul, 2010 - Turhan Baytop. Türkiye’de Bitkilerle Tedavi. Nobel Tıp Kitabevi: İstanbul: 1999 - Elaine Wilkes. Doğanın Gizli Mesajları. Kuraldışı Yayınları: İstanbul, 2010 - Nazım Tanrıkulu. Tıbbi Bitkileri Doğru Kullanma Rehberi. Hayykitap Yayınları: İstanbul, 2010 - Thomas Sandoz. Alternatif Tıp Tarihi. Dost Kitabevi Yayınları: İstanbul, 2010 - Gülgüney Masalcı. Mezopotamya'da Droglarla Tedavi. Lokman Hekim Tıp Tarihi Günleri: Mersin, Mayıs 2014 - http://www.naturasophia.com/Signatures.html |
5715 kez okundu
YorumlarHenüz yorum yapılmamış. İlk yorumu yapmak için tıklayın |